Fc Gider’de Kaleci Sıkıntısı Hat Safhada!!

Küresel kriz her yeri olduğu gibi Saplar SK’yı da vurdu. Oyuncuların ücretlerini karşılayamayacağını açıklayan yönetim, oyunculara isterlerse takımdan ayrılabilecekleri yönünde açıklamalarda bulundu. Ancak Saplar SK’yı para için sevmediklerini belirten oyuncular ortak bir karar alarak tam zamanlı sözleşmelerini yarı zamanlı opsiyonel olarak ayarlayarak, fifa’nın izin verdiği ölçüde kendilerine başka bir takımda daha oynama şansını verdiler.
Bütün bunların sonucunda Saplar SK oyuncularının peşine düşen “domates biber herkese gider” sloganıyla yola çıkan "FC Gider takımı Saplar SK takımının yıldız oyuncularını bir bir kulübe katmayı başardı. Saplar SK’nın eski şâşâlı günlerini aratmayacaklarını belirten kulüp, kadrosuna kattıkları oyuncular ile artık hedeflerinin çok daha yüksek olduğunu belirttiler.
Ancak aradan geçen süre içerisinde uyum sağlamakta sıkıntı çeken yeni oyuncular olduğu da bu aralar spor medyasının dilinden düşmüyor. Saplar SK’yı geçen yıl Türkiye’nin en prestijli organizasyonu olan Kocaeli Üniversitesi Futbol Turnuvasında Saplar SK’nın yarı finale kadar çıkmasında büyük pay sahibi olan Dilovası lakaplı Aykut Ova’nın bu kupadan beri kendini çok değiştirdiği ve sorumsuzca hareketler sergilediği arka kulislerde dolaşan dedikodulardan bir tanesiydi ki; geçenlerde gazetelere yansıyan alttaki haber’de bunu perçinler nitelikte:

Dexter İnmese, heeee!

Okuyacağınız metin ağır, hatta bayaa ağır küfürler içermektedir.


3rh4nb1'in bağlantısı 1 mb, sleepless'ın ki 8 mb'dir. Erhan çoook önceden başladığı halde dexter'ı hala indirememiş dert yanmaktadır.


magazinde bomba




Ünlü klarnet ustası erhanbl geçtiğimiz hafta ankarada canlı müzik yapan bir mekanda kameralarımıza takıldı, ortamdaki yoğun istek üzerine klarneti eline alan BL adeta kendinden geçti. Objektiflerimize karşı önce sert bir tavır alan sayın BL onunla ilgilenmeye meraklı olmadığımızı anlayınca muhabirimiz resul hazara magazin dünyasında bomba etkisi yaratacak açıklamalarda bulundu..

HÜSNÜ ALTIMDAYDI!!!
Hüsnüyle aynı orta okuldan mezun olduğunu belirten BL şunları ekledi..
Hüsnü ile okul korosunda hep klarnet kavgası yapardık klarneti hep ben çalardım oysa hep tef çalardı dedi, ayrıca hüsnü şenlendiricinin soyadının şenlendirici değil Fİ olduğunuda idda eden BL herzaman ben ondan daha üst seviyedeydim o benim altımda kalmakla yetinirdi dedi.

Bilgi Haramileri


Bugünlerde blogla fazla ilgilenme şansım olmuyor. Herkes tatilde rahatlar, boş vakit bulur falan ama bizde durum biraz tam tersi oldu gibi. Neyse efendim konuya gelelim neden ilgilenemedik birinci sebep başka bir site için uğraşıyor oluşumuzdu. Yeni site açmak bilindiği gibi kolay değil, üzerinde baya uğraşılması gereken bir konu ki beni arkadaşlar pc kurdu sansalarda yeni bir site açmak, kod yazmak vs. benim hiç bi' bilgimin olmadığı demesek te (küfretcekler şimdi ondan), çok çok az bilgimin olduğu bi konu. Bu sebeple ayrı hostta ve domain'de en kolay yapılabilecek sistem olan wordpress ile sitemizi daha doğrusu weblog'umuzu resmi olarak açmış bulunuyoruz.

Bilenler bilir en eski blogumdan buraya aktardığım Ne Bu Samimiyet'in kendi yazılarına uymayan makalelerim, film yazılarım vs.ler vardı. Bu yazıları hem burayı rahatlatmak hem de diğer siteye daha uygun olduğu için diğer siteye aktardım. Çok yakın bir zamanda da anasayfadaki bu yazı linklerini kaldırcam inş. Bu eski postlarımı takip eden (örneğin kısa animasyonlarımın müdavim yorumcusu Çakma Japon :D) bloggerları artık diğer siteden takip etmeye davet ediyorum :D.

Peki bu yeni sitemiz nasıl bi' site, neye hizmet edecek, neler yazılacak?

Açıkçası bunu tam olarak oturup tartışmadık ama genelde eleştiri ve bilgi yazılarının ağırlıklı olacağı bi' site olacak. Gündem'deki konulardan, Sinema eleştirilerinden, Meeemed'imizin yardımıyla dini yazılardan :D. vs. konulardan oluşan hoş ve açıkçası konu olarak bir çok siteye benzese de yazıları ile diğerlerinden ayrılan bir site olması tek amacımız.

Siteyi bir haftada elimden geldiğince düzene sokmaya, görünümüne, biçimine şekil vermeye (herkesin yardımıyla) çalıştım. Umarım uzun soluklu, farklı bir weblog olur. Diğer webloglardan ayrı bir konumu, duruşu olur.

Ayrıca buradan destekleyen herkese teşekkür ederim.

Bak neredeyse link vermeyi unutuyorduk :D.



TRANSFER BORSASI 2


Gelen yoğun istekler üzerine nebusamimiyet ekibi olarak transfer haberlerini araştırmaya son hızla devam ediyoruz. Geçtiğimiz yılın bomba ekibi Saplar SK kadrosundaki oyuncuları kaçırmamak için elinden geleni yaparak iç transferi kayıpsız kapatmaya çalışıyor fakat Türkiye’nin ve Dünya’nın önde gelen kulüplerinin bu oyuncuların peşini bırakmaya hiç niyeti yok.Son aldığımız duyumlara göre Etkili sol ayağı kadar beyaz saçlarıyla da sezona damgasını vuran Kadir Yılmaz ilerleyen yaşından ötürü önümüzdeki sezon takımda yer bulamama ihtimalinden ötürü huzursuz. Saplar SK altyapısından yetişen yetenekli gençler Kadir’in takımdaki yerini sıkıntıya sokmakta. Yönetimin Kadir’e götürdüğü pakette ise jübilenin yanı sıra altyapı sorumluluğu var. Takımın süper solağı Kadir ise yaptığı açıklamada “bir sene daha futbol oynamak istiyorum kendimi iyi hissediyorum tecrübemle yeni takımıma fayda sağlamak istiyorum” dedi. Ayrıca Kadir’e Katar’dan ve Birleşik Arap emirliklerinden astronomik transfer teklifleri olduğu son aldığımız duyumlar arasında. Kadir’in ise gönlünün Yunanistan’ın Panianios takımından yana olduğu orda Tümer Metin’le takım arkadaşı olmak istediği aldığımız haberler arasında.
Takımın artist hücuma dönük ortasaha oyuncusu Gürkan Merttürk’e yönetimden akıl almaz ceza!!! Maçlardan önceki gecelerde katıldığı operasyonlar yüzünden bütün sene taraftarlara saç baş yoldurmuştu. Özellikle operasyonlarından sonraki maçlarda girdiği pozisyonlar topların hep direği yalaması(!) , uzun topları göğsünde yumuşatması (!) , Gürkan’ın sık sık savunmanın arkasına sarkması ve araya kaçması (!) taraftarların en çok şikayetçi olduğu noktalardı. Ümit Davala’dan sonra futbolla beraber müziği yürüten tek kişi olan Gürkan yaptığı açıklamada “Bende Ümit abi gibi Jübile yaptıktan sonra arabesk ve fantezi dalında kaset yapıp kral t.v. video müzik ödüllerine aday olmak istiyorum” dedi. Oynadığı futbol kadar maç öncesi maç sonrası ve maç esnasında çektiği uzun havalarla da etkili olan Gürkan ilerde çok yalnız kaldığından dolayı şikayetçi. Son basın toplantısında ilerde tek oynamaktansa en azından gitarımla beraber çift forvet oynasam daha verimli olurum dedi.
Hakkında çıkan tiki söylentilerinden dolayı transfer gündeminde bomba etkisi yaratan Tuğçe Yılmaz Bu söylentiyi çıkaranları ortaya çıkarmanın peşinde. Eğer bu dedikoduyu çıkaranları yakalarsam bisikletimin zincirini onlara tamir ettireceğim diyen Tuğçe “Ne kadar da varlık bir insanda olsam asla tiki değilim” dedi. Fotoğrafa olan merakından dolayı geçtiğimiz sene Kocaeli gazetesinin spor fotoğrafçılığına getirilen Tuğçe hep kendi fotoğraflarını çektiği için geçtiğimiz günlerde işinden kovulmuştu. Pikniklerde bu fotoğraf merakını gidermeye çalışan Tuğçe kilise yokuşlarında arkadaşlarını satmak konusunda da ana haber bültenlerine konu olabilecek kadar yetenekli. Sporu günahı kadar sevmeyen Tuğçe’ye başarılarının devamını diliyoruz.
Ortasaha da Mücadeleci oyuncu sıkıntısı bütün dünyada hissedilmekte. Bu eksiklik soyadından dolayı gözleri Deniz Emek’e çevirdi. Bilica’yı Fenerbahçe’ye kaptıran Sivasspor Deniz’i transfer etmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor. Deniz’in maç günlerinde sınavı bile olsa umursamadan maça çıkabilme potansiyeli Sivasspor’u bu transfer konusunda en çok heveslendiren nokta. Yalnız Deniz’in sürekli boynunda fotoğraf makinesiyle gezmesi hızlı koşmasını etkileyeceği için Sivasspor transferden vazgeçebilir. Emekçi Deniz kızı yaptığı açıklamada “ben o makineyi on yüzbin milyara aldım ayrılırsam yürütenler olabilir topun peşinde koşacağım diye makine kaptıramam babam kızar” dedi.
Saplar Sk’nın sağbeki ama ideolojik duruş olarak karakteri sağ açık olan İsmail Uysal ise önümüzdeki sene Arap ülkelerinde futbol oynamanın peşinde. Yakın çevresine orda futbol oynarsam hac ve umre ziyaretleri benim için çok kolay olur diyen İsmail önce din sonra futbol hayat felsefesini sonuna kadar yürüteceğini bir kez daha ispatladı. Ayrıca İsmail’in dolandırıcı babasının bütün takıma beyaz eşya satarak borçlandırdığı ve bu yüzden İsmail’in bütün takımla arasının açıldığı aldığımız duyumlar arasında. Arkadaşlarını sadece senet günlerinde arayan İsmail 3 5 ay içerisinde kulüp kasasını da ele geçirmeye doğru ilerliyor. Borçlarını tahsil ederken gerek sağ ayağını gerekse sol ayağını çok iyi kullanan İsmail transfer borsasına saçma sapan bir konuda düşmüş oldu.
Bu arada ben bu yazıları yazarken NTV sporu izlemeye devam ediyorum yayın kesildi ve flaş haber girdi. Sanırım Kaka ve Ronaldo’yu kadrosuna katan Real Madrid şimdide beni transfer etmeye çalışıyormuş. Çünkü sürekli maç ayarlamakta sorun yaşıyorlarmış. Neyse yazıyı bitirip koşarak menajerimin yanına gidiyorum.
Sezer BAYRAM
(Saplar SK: menajer – gole dönük defans oyuncusu - yakışıklı)

TRANSFER BORSASI


Transferin bu hareketli günlerinde her taraftan gelen doğru yanlış transfer haberleriyle futbolseverlerin kafası oldukça karışmış durumda. Bizse nebusamimiyet ekibi olarak hiçbir fedakarlıktan kaçınmayıp en birinci ağızlardan transfer gerçeklerini öğrenip siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.Geçen yılı büyük başarıyla kapatıp hem lig hemde Türkiye kupası şampiyonu olan Beşiktaş orta sahadaki yaratıcı oyuncu arayışlarını sürdürüyor. Aldığımız son haberlere göre Delgado’dan istediği verimi alamayan Beşiktaş Saplar SK’nın 10 numarası Erhan
Koçtürk ile anlaşmış. Fakat sağlık kontrollerinde günde 4 paket sigara içtiği için Erhan’ın akciğerlerinin çürüdüğü ortaya çıkmış ve filmlerde akciğer kalıntısına rastlanmadığı için imza aşamasında anlaşma bozulmuş. Hastane çıkışı açıklama yapan Erhan “ Beşiktaş’ın Allah belasını versin” dedi.
Mehmet Topuz’dan sonra transferin en flaş ismi olan İbrahim lazutu Fenerbahçe ile flört aşamasında. Aziz yıldırımın almayı iyice kafaya koyduğu lazut. Sol bekte Dünyanın en kaslı ve yakışıklı insanı olmasıyla bilinmekte. Fenerbahçe’nin yanı sıra uşak Banaz spordan da teklif alan lazut karar almakta zorlanıyor. Gönlü memleketi Uşak’tan yana olan lazut Fenerbahçe yönetiminin yaptığı astronomik teklif karşısında kararsız kalmış durumda. Fatih abisinin kantinde verdiği paranın tam 3 katını teklif eden Aziz Yıldırım ayrıca Sigorta yapmayı da teklif etmiş durumda. Aziz yıldırım’ın yakın çevresine lazut İbrahim’in beyaz peynir gibi olduğunu ve onu çok arzuladığını gerekirse 100 dolar vermeyi göze alacağını söylediği aldığımız duyumlar arasında.
Hem basketbolda hem de futbolda isim yapan Can Bartu’dan sonra son yıllarda iki sporda ses getiren tek kişi olan Irmak Selvi attığı füze gibi servisleriyle ve Futbol topuyla Kimi zaman 5 kimi zaman 6 sektirebilmesiyle spor severlerin gönlünde taht kurmuş ve transfer borsasına bomba gibi düşmüştür. Eczacıbaşı’nın yeni pasör olarak düşündüğü ırmak selvi eğer pasör olarak transfer olmazsa yaptığı güzel yemeklerden dolayı takıma aşçı olarak düşünülmekte. Aynı zamanda futboldaki üstün top tekniğinden dolayı milan’daki ronaldinho’nun alternatifi olarak transfer edilmeye çalışılıyor. Milan teknik direktörü ancelottiyi tek düşündürense ırmak selvinin konuşmalarında sık sık ellerini hareket ettirmesi zira ancelottinin el kol hareketlerini hiç sevmediği spor camiası tarafından bilinmekte.
Transfer günlerine rijkard transferiyle hızlı giren Galatasaray ise kaleye ve defansın sağına bir takviye düşünüyor. Saplar SK’nın başarılı kalecisi Aykut Ova Rijkard’ın yeni gözdesi kesinlikle önümüzdeki yıl Aykut’u kalede görmek istediğini yönetime söyleyen rijkard aynı zamanda defansın sağında saplar sk’nın iri yarı oyuncusu benek kebaplar zincirinin veliahtı Mehmet benek’i transfer etmek istiyor. Bu transferler önündeki tek pürüzse bu iki oyuncunun aralarındaki din tartışmaları yaptığı açıklamada Aykut’la aynı takımda oynamak mekruhtur diyen Benek aynı zamanda Aykut Ova’nın büyücü olduğunu ve gücünü saçlarından aldığını iddia etti. Bu açıklamalar karşısında Aykut ise Mehmet’in bağnaz yobaz fesat bir insan olduğunu ve sürekli kazak giydiğini belirtti. Her şeye rağmen ya benimsiniz ya kara toprağın diyen Galatasaray yönetimi Aykut’a her gün merkeze inip deliler gibi yemek yeme fırsatı Mehmet’e ise her camide geçerli olan loca kartı verecek bu durumda Mehmet her vakit namazında ön saflarda yer bulabilecek.
Bu arada ben bu yazıyı yazarken Televizyonda Ntv spor açık. Orda ki altyazıdan gördüğüm kadarıyla Barcelona’da benim peşime düşmüş e olacak o kadar yetenekten anlıyor adamlar. Şimdi yazımı bitirip menejerimle konuşmak için bilgisayar başından ayrılıyorum.

Sezer BAYRAM
(Saplar SK: Genel menejer – önlibero – takım kaptanı)

Ada,Bisiklet,At ve İbo

Büyükada,Prens Adaları diye de bilinen İstanbul açıklarındaki adaların (malumunuz) en büyüğüymüş.Adalar İstanbul'un fethinden 1 ay önce Fatih tarafından zapt edilmiş :) Adanın en yüksek tepesinde Aya Yorgi Kilisesi ve Manastırı varmış(!) (çıkılır mı lan oraya:) Ada Trafiğini Atlar(faytonlar), bisikletliler ve yayalar oluştururmuş. İlk bisikletin ilkel şekliyle Çin'de görüldüğü söylenir. Amma ve lakin her nanenin mucidi Leonardo Da Vinci bisiklet sektörüne de kıyağını yapmış,1400'lü yılların sonunda bisiklete ait ilk çizimleri dünya kamuoyuna sunmuş.İşin teori kısmı böyleyken pratik kısmı 1840 yılında Mc Mullan isimli bi iskoç emicenin ellerinde şekillenmiş ve ilk bisiklet İskoçyada görücüye çıkmış.Bu bisiklet halen Londra'da Science Museum'da sergileniyormuş. Biz de survivor ruhunu içine sindirmiş bir arkadaş güruhu olarak Büyükadaya gittik geçenlerde. menajerimiz stelyo sezer, her zamanki gibi yine müthiş bi organizasyon tertipledi.Bisikletler kiralandı,yokuşlar tırmanıldı,yemekler yendi,voleybol oynandı,mühendis ibonun parmağı incintildi :( v.s v.s.. karnı doymuş,çocukluğunu yaşayamamış birçok topluluk gibi azıyla yetinmedi tabiki bu grup. hedefte BEŞYÜZZ metre tepedeki kilise vardı.(neymiş manzara çok güzelmiş,çıkışı biraz zormuş da inişine herkes hastaymış) ancak sanılanın aksine herkes bisiklete binme konusunda mahir değildi.Gezi boyunca sezerin başına bela(!) olan tuğçe,halısahaların görüp görebiliceği en iyi sol bek ibo ve bendeniz bisiklet konusunda pek iç açıcı değildik.Gelgelelim faytonların dinlenme yerine kadar da pek bi sorun yaşamadık.Ancak üzülerek belirtmeliyim ki, üstün fizik gücü,sol bek olmasının da verdiği önsezileri ve bisikletin frenine(!) rağmen, ibo; bir atı ezdi... Evet,at iboyu değil,ibo atı ezdi.:D İbo hafif sıyrıklarla kazadan sıyrılsa da, böğrüne bisiklet girmiş at için bunu söylemek pek de mümkün değidi. ibo adına Türkiye Jokey Federasyonu,Adalar Faytonları Koruma ve Kollama Derneği ve tüm hayvanseverlerden özür dilemeyi bir borç biliriz.. :) koşarak yetiştiğimiz vapurda bütün yorgunluğumuzu bi an olsun unutmuştuk.Evlerimize vardığımızdaysa mesnetsiz bir 'leğen kemiği popoya batması' sendromuyla karşı karşıyaydık.(o bisikletlerin selesini o kadar küçük yapan firmalarınıng Allahh belasıngı vesing :D)


Bütün geyikler bi yana, bana bu güzel günü yaşatan başta organize üstadı,sevgili arkadaşım sezer'e,her nekadar gelmesinden hoşnut olmasam da( :P) güzel insan aykut'a,varlığıyla her dem ortama seratonin salgılayan erhan'a (ve kardeşimiz yasemin'e),bir mutluluk tablosu adem ile havvamız ibrahimle pınar çiftine,hayatımın en önemli 5 bayanından ikisi olan tuğçem ve ırmağım'a,son olarak neşe kaynağımız saf çocuğu masum Anadolu'nun,Dünyanın en iyi adamı İbo' ya çok teşekkür ediyorum... Sizleri çok seviyorum Dostlarım, iyi ki varsınız...



Intensedebate Yorum Sistemine Facebook Connect Eklentisi

Bildiğiniz gibi blogumuzda intensedebate yorum sistemini kullanıyoruz. Bu yorum sistemi Wordpress’in arkasındaki ekibin hazırladığı bir sistem ve sayfa açılış hızını biraz yavaşlatsa da yorum bölümüne çok güzel özellikler katıyor. Geçenlerde gördüm ekip yorum sistemine facebook Connect özelliğini de eklemiş.

Google Friend Connect ve Facebook Connect şu anda kendi aralarında kapışan iki internet bağı. İki serviste desteklenen servislerde ekstra kayda gerek bırakmadan sitelere doğrudan bağlanmanızı sağlıyor ve ileride de bu sistem çok daha fazla etrafımızda olacak. Şimdilik bu rekabeti kimin kazanacağı veya bizlere neler katacağı, neler kaybettireceği konusuna pek girmeyeceğim. Diyeceğim şu ki artık bizim blog gibi intesedebate kullanan bloglarda ve sitelerde fconnect logosunu kullanarak facebook hesabımızla yorum yapabiliyoruz.

 

Eğer intensedebate kullanıyorsanız yapmanız gereken bir facebook uygulaması oluşturmak

Facebook Developer

 

aldığımız api keyini

api anahtarı

 

intensedebate sayfasına yapıştırmak.

intensedebate connect

 

Ayrıca oluşturduğumuz uygulamada bağlantı kısmına blog adresini girmek.

baglan

Bütün işlem bu kadar. Yaptığım bütün işlem bu kadardı.

Blog Icin Kullandigimiz Eklentiler

Saydam Politika izlemekte üstümüze yok. Ne Bu Samimiyet’i oluştururken, tasarımıyla oynarken kullandığımız servisleri ve eklentileri de buradan yayınlıyoruz. sırası ile temanın kendisi ve üstten başlayarak kullandığımız eklentileri biir bir anlatacağım.

 

Tema:

tema İlk önce kullandığım tema biraz üzerinde uğraşılması gereken bir tema olsa da Bloganol’un update ettiği Revolution Church teması. Eğer burada gördüğünüz temayı beğendiyseniz, buradan ikinci görüntüyi seçerek indirebilirsiniz.

Öncelikle dediğim gibi tema üzerinde biraz uğraşılması gerekse de ben çok beğeniyorum. Ayrıca sorun yaşayanlara da tavsiye ederim.

 

 

Üst Tarih:

üst tarih

Temanın sol üst kısmında gördüğünüz tarih kısmını orjinalinden, yani ingilizcesinden ben türkçesine çevirdim. Bu tarih zımbırtısını kullanmak isteyen arkadaşlar kodu http://erhanbl.googlepages.com/sttarih.js adresini kullanabilir veya alttaki kodu kullanabilirler.

var mydate=new Date()
var year=mydate.getYear()
if (year < 1000)
year+=1900
var day=mydate.getDay()
var month=mydate.getMonth()
var daym=mydate.getDate()
if (daym<10)
daym="0"+daym
var dayarray=new Array("Pazar","Pazartesi","Sali","Carsamba","Persembe","Cuma","Cumartesi")
var montharray=new Array("Ocak","Subat","Mart","Nisan","Mayis","Haziran","Temmuz","Agustos","Eylul","Ekim","Kasim","Aralik")
document.write("<p>"+daym+" "+montharray[month]+" "+year+", "+dayarray[day]+"</p>")

 

İletişim Formu:

jotform

  İletişim formunda ben diğer alternatifleri olsa da jotform’u kullandım. Jotform siteler için hazır şablon sayfalar hazırlayan güzel bir servis. Siteye girip kayıt olduktan sonra istediğiniz bir sayfayı rahatça hazırlıyor ve hazırladığınız bu sayfanın kodunu blog postuna ekleyerek güzel bir iletişim formu oluşturulmuş sayfa yapabiliyorsunuz. İletişim formu kullanmak isteyen herkese Jotformu tavsiye edebilirim. Siteye buradan ulaşabilirsiniz.

 

 

Uçan Kuş (Twitter):

twitter Sayfanın sağ tarafındaki twitthis eklentisi sayesinde twitter iletilerini yayınlayabiliyorsunuz. Sayfada twitter iletirinizi yayınlamak istiyorsanız kolay bir servis. Sayfanıza eklemeniz için gereken kod aşağıda ve kırmızı renkli yerleri kendi kullanıcı adınızla değiştirmeyi unutmayın. Mavi yazılı “1” yazısı ise gözükmesini istediğiniz ileti sayısını gösteriyor. Ben 1 tane yaptım siterseniz daha fazla yapabilirsiniz.

<div id="twitter_div" style="background: url(http://erhanbl.googlepages.com/twitter-logo_thevarguy.jpg) top left no-repeat; padding-left: 50px;"><ul id="twitter_update_list"></ul> <a id="twitter-link" style="display:block;text-align:right;" href="http://twitter.com/nebusamimiyet"></a> </div> <script src="http://twitter.com/javascripts/blogger.js" type="text/javascript"></script> <script src="http://twitter.com/statuses/user_timeline/nebusamimiyet.json?callback=twitterCallback2&count=1" type="text/javascript"></script>

 

Resimli Son Yazılar:

son yazılar Sağ sütunda gözüken resimli son yazılar eklentisini Tam Bir Blog’da görüp aldım. Arkadaşın gerçekten ellerine sağlık güzel bir eklenti olmuş. Eklentinin detayları için sizi ekletinin olduğu resimli son yazılar sayfasına alıyorum. Bir not olarak kusura bakmasın ben alt tarafta çıkan “tam bir blog” yazısını kodlardan çıkardım.

 

 

Bağlantılar:

Bağlantılar

Sağ sütunun altında kulandığım bağlantılar kısmı her bloggera lazım olan türden. Hepimiz beğendiğimiz blogları böyle küçük bir şekilde göstermek istiyoruz. kontrol edeceğiniz gibi bağlantı resimlerinin üzerine geldiğinizde soluk resimler canlanıyor. Bunu siz de eklemek isterseniz yapacağınız şeyler ilk önce html kodunu açtıktan sonra

]]></b:skin>

kodunu bulacaksınız ve üst tarafına

a.linkopacity img{filter:alpha(opacity=50); -moz-opacity: 0.5; opacity: 0.5;} a.linkopacity:hover img{filter:alpha(opacity=100); -moz-opacity: 1.0; opacity: 1.0;}

kodunu ekliyorsunuz. Bundan sonra artık bu soluklaştırma postlarınızda bile kullanabilirsiniz. Önemli olan aşağıda ilk satırda kırmızı ile işaretlediğim kodu resimlerde kullanmanız. Şimdi sıra geldi bağlantılar resimlerini eklemeye. Sayfa öğelerinden bir html ekliyoruz ve örnek olarak aşağıdaki kodu kullanabilirsiniz. Ben site isimlerini kendmdekileri değiştirmeden koyuyorum.

<a href="http://www.facebook.com/photo.php?pid=1276287&id=609118325&comments=#/group.php?gid=61718251063" class="linkopacity" target="blank" title="Saplar S.k. Facebook"><img alt="" style="width: 33px; height: 33px;" src="http://erhanbl.googlepages.com/facebook.jpeg"//></a>

<a href="http://azcalis.blogspot.com/" class="linkopacity" target="blank" title="Az Çalış"><img alt="" style="width: 33px; height: 33px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdL_WANHGJHeTrYIbzk0lnCkbD8DOgZBYB7bsrgXymOrbRlFVE3kZDa2NZ02RFi7ck0OIoNI5p52LRx0RDZVlsL5i1GTkmCEAG95wglXAGSdHkzdaiFKHebD9Mi_to2t5zqUFnLwk-a2Um/"//></a>

<a href="http://ebago.blogspot.com/" class="linkopacity" target="blank" title="Çeşit Çeşit"><img alt="" style="width: 33px; height: 33px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsrOY5u7LPo06VLfBBAhe9p8B8yB997xwY9iF1Xe5y5ZFnpxrjtgtvwGEJd8ebfa44JEiEVEm3nCMknMcG4eYqyrI0ndWHT6H7AxXzJAQP4aUKbIxldR2gdRcpUeSl8n-BAp0uce33bMVL/"//></a>

<a href="http://www.derindusunce.org/" class="linkopacity" target="blank" title="Derin Düşünce"><img alt="" style="width: 33px; height: 33px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHRAVFmvGWOJOiGqNhKlfjpyHQXtkWTgBjK3tHmkEqeWQ699QbcD9OxWCBM5gWSplhvj0GhWDfNFqRPrch2pvDCkZ66h755nIq5LV_82C2k6rqz9dP5zYZAFA0Wk-NCJ8MRBYga8PBiixq/"//></a>

<a href="http://ucanbalik.wordpress.com/" class="linkopacity" target="blank" title="Uçan Balık"><img alt="" style="width: 33px; height: 33px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOudNUFXawsxyLQCsmlS8-moNNKaSkJJh7cGuqf2Lyo5ZWZJ8AsEf9tDWOSyg-rjRyaYEsbYo4DQk0iXdbHv0HTi2GaA0FUc18z6EI_oDdQjm6nDo8vBYld5EMyUxoeAWZp8AJuypRco4k/"//></a>

<a href="http://mustafaakyol.org/" class="linkopacity" target="blank" title="Mustafa Akyol"><img alt="" style="width: 33px; height: 33px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0eFfN5_HqHluz01vrevFs9XYdRkY8QFq20fdoBaw9SbxY2x3sKiZlxmBS38ZPDbgpX2cdoAy3w0qOBCCeKTS-xaKwNY-EVODg6e5jZJTh96XIjEW_KXKfCBf_DGECksnfixxyUS4PCjsb/"//></a>

<a href="http://www.jeren.org//" class="linkopacity" target="blank" title="Jerence"><img alt="" style="width: 33px; height: 33px;" src="http://www.jeren.org/wp-content/themes/agregado/images/jerence.jpg"//></a>

<a href="http://saksagan.wordpress.com/" class="linkopacity" target="blank" title="Saksağan"><img alt="" style="width: 33px; height: 33px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEic4l6in2DNuBW1uOUR0kBgnV80It_7A0-ejPXt6a9eFjvDZh5Wn1AQzzcRHEFkjvafqwyRX2VtmibMaBu-zV37_dLsISPTE2ec3fUwVGyqBL4nerK4gH3YGV8bNeptZfaO2b_fPIrOP59E/"//></a>

 

Yan Menü:

yan menu

Sayfanın sol tarafında eklediğim bu küçük yan menüyü Davut Eraslan’dan görmüştüm. Bu menüyü siz de eklemek isterseniz sizi Yan menü yazısına alayım.

 

Benzer Yazılar:

Benzer Yazılar

Sıra geldi yazıların altında çıkan eklentilere. Bunlardan ilk çıkanı “you might like these stories” yazısı çıkan Linkwithin’in sağladığı eklediği. Kurulumu çok basit ve güzel bir eklenti. Yapmanız gereken Linkwithin’e girip istenilen adresinizi ve mailinizi vermek.

 

Paylaşmak Güzeldir (Bookmark) Eklentisi:

Paylaşmak Güzeldir Bu eklentiyi Tam Bir Blog’da ilk gördüğümde hemen mail attım. Dedim bu bana lazım çok hoşuma gitti. Saolsun güzel bir cevap atarak en yakın zamanda bu eklentiyi bir yazı ile anlatacağını söylemişti. Kısa bir süre sonra beklediğime değdi ve yazıya kavuşup hemen bloga eklemiştim. Hareketli yapısı ve görselliğiyle çok güzel bir sosyal bookmark eklentisi. Siz de bu paylaşım eklentisini beğendiyseniz Paylaşmak Güzeldir sayfasına sizi yönlendiriyorum.

 

İntensedebate (Yorum Bölümü):

İntensedebate sayfanın açılış hızını biraz yavaşlatsa da çok beğendiğim bir yorum sistemi. Blogger’ın orjinal yorum bölümüne oranla çok daha güzel görünmlü ve çok daha güzel özellikleri var. Bunlardan bazıları yorumlara video ekleyebilme, görüntülü yorum yapabilme, yorumlarda anket yayınlayabilme gibi özellikleri. Wordpress’in arkasındaki ekibin hazırladığı bir uygulama olan intensedebate’yi herkese tavsiye ederim.

Eklentiyi kurmak da basit. Sizden kaydedilmiş temanızı istiyor, oraya yüklüyorsunuz ve size değiştirilmiş temayı getiriveriyor. İsterseniz eski yorumlar duruyor ve sadece yorumsuz sayfalarda gözüküyor. Dediğim gibi tavsiye ederim.

 

Şimdilik blogda kullandığım servislerin ve eklentilerin neredeyse hepsini anlattım. Belki diğer bloggerlara bi’ yardımı dokunur. Unutmadan Google Analytics kullanmayı, blogunuzu google’a kaydetmeyi vs. aklıma gelmeyen şeyleri yapmayı unutmayın. 

 

Yapıcı bir yazı oldu. Umarım işe yarar. Sorular olursa pek anlamasam da yapılmışını kullanan birisi olarak elimden geldiğince yardımcı olmaya çalırım.

Emekçi Deniz Kızı


Uzaktan bakarsın katıksız manyak dersin , biraz daha yaklaşırsın ve ozaman da dersinki hakikaten manyakmış. Ama tam öyle değildir aslında büyümeye isyan eden insanlar vardır ölümüne olgunlaşsalarda içlerindeki çocuk saçmalamaya "begüm huuuuuuuuuuuuuuuu" diye bağırmaya devam eder.

Üniversite hayatımın en zor dönemi bir vize ya da final haftası değildi , sevdim sevildim unutuldum aşık oldum unuttum bu da değildi , aileden ayrı kaldım yoruldum bu hiç değildi , gün geldi param cebime sığmadı gün geldi aç kaldım bu da değildi. En zor olanı geçenlerde 2 gün önce karar verip yola çıktığımız pikniğin hazırlığı ve stresiydi.

Çünkü ben ve arkadaşlarım bir işe giriyorsak en iyisi olmalıydı. Hazırlıklar tamamlandı , alınacalar alındı sıra o pikniği mükemmel hale getirecek piknik kadrosunu belirlemeye geldi. Kontenjanımız 14'tü. Vakit kaybetmeden çalışmalara başladık ve işi olmayan sevdiğimiz dostlarımızı aramaya başladık. İşi olmayanlar daha telefonlarını açmadan tamam demişlerdi bile. Ama bir eksiklik vardı. Hemde büyük bir eksiklik. Sitemiz yazarlarından entel , aykırı , çılgın , deli , manyak "Deniz" gelemeyeceğini haber verdi. Evde yas hüküm sürmeye başladı hepimiz üzerimize siyah kıyafetler giydik suratlar asıldı. Ama bizim hala umudumuz vardı. Deniz'in gelememe sebebi oldukça kalındı piknik gününün akşamında eşşşşeeekk kadar bir sınavı vardı. Tutturmuştu sınavda sınav diye...Gelgelelim Deniz'in atladığı birşey vardı biz onu o piknikte görmek istiyorduk..

Gece saat 3.00 4.00 sularında bir kaç saat sonra yola çıkılacak olmasına rağmen amansız bir mücadele vardı. Deniz'e verilen vaatler boyu geçmekteydi. Yolda ibo'dan türküler gelecekti , ve benden sınırsız yavuz hoca taklitleri.

Gelmez heralde diye düşünüyordumki Deniz inanılmaz kararı aldı. Eşşşeeekkk kadar olan sınavını büte bıraktı. Risk aldı okulunu uzatmaya yeltendi. Ama Deniz bizi satmadı... Gel dedik geldi , salıncağa bin dedik bindi , koş dedik koştu , hızlı koşma terlersin dedik hızlı koşmadı terlemedi , kendisiyle beraber getirdiği benim biçer döver zannettiğim ama aslında fotoğraf makinesi olan aletide pikniğe ayrı bir neşe kattı..

Peki ne olacakatı Deniz gelmeseydi? Şimdi soruyorum herkese Deniz gelmeseydi kim "Begüm huuu" diye bağırarak oynayacaktı?? Kim 894357499 oktavlık kahkahasıyla kulaklarımızı zorlayacaktı? kim benim adım ebruli şarkısını söyleyecekti? Kim 2 aylık yeğeniyle yolda telefonda konuşmaya çalışacaktı? tabi cevap yok hiç kimse...

Deniz'e tekrar teşekkürlerimizi iletiyoruz ve yeni organizasyonlar talebini gözardı etmeyeceğimizin sözünü veriyoruz... Bizi satmadığın için teşekkürler :)

Canli Yayin

Satıcı Dili ve Edebiyatı 3


Dört kocaman sene sular gibi akıp geçti. 48 ay 192 hafta ve şu anda kafadan hesaplayamadığım kadar gün(4 senede bir 366 çekiyo kafa karıştırır). Bu üniversite döneminden sonra elde avuçta kalan tek şey yaşanmışlıklar , acı tatlı anılar. Gençliğimizin verdiği güvenle hızla geçen zaman içerisinde dostluklardan başka hiçbirşey gözümüze takılmazken birde şu satıcılıklar olmasaydı hayat mükemmeldi. Bu insanları tanıyamamışmıydık peki? Çok güzel oynadılar bizlere ve yılanlıklarını , akrepliklerini , tilkiliklerini , çıyanlıklarını göstermek için üniversite hayatlarının son günlerini beklediler belkide. Satıcı dili ve edebiyatı yazı dizisinin 1 ve 2. kısımlarında 6 arkadaştan geriye 4 kişi kaldığımızı belirtmiştik. Ama anladık ki o 4 kişide içlerinde bir yılan beslemekteymişler... Bu içimdeki acıyı siz sevgili okurlarımızla paylaşmamın tek sebebi ibret almanızı istemem yoksa o insana bir ders verme güdüsü taşımıyorum çünkü benim için bitmiş bir şahsiyetten bahsetmekteyiz.



Okulumuzun son haftası itibarıyla heyecanla yollara düşmek için doğru zamanı bekliyordum. Bunun için geçtiğimiz pazar günü saat 16.00 sularını tercih ettim. Hemen öğlen saatlerinde can dostum yol arkadaşım her türlü arkamı dönebileceğimi zannettiğim kardeşim bellediğim ama sonuçta sadece bellendiğim arslan marx halk arasında aykut denilen ama sadece bir yılan olan bu kişiyi aradım. Ve akşam onunla beraber 100 küsür kilometrelik yolu gitmek istediğimi beyan ettim.



sleepless : kardeşim akşam izmite beraber gidleim mi? Senin için bir mahsuru var mı? eğer var ise hemen söyle hiç problem değil…


arslan marx: Olabilir gideriz neden olmasın yaa uff tamam tamam gideriz madem istiyosun pufff…



sleepless: Neden öyle diyorsun ki son zamanlarımı siz değerli dostlarımla geçirmek istiyorum.


arslan marx: tamam ya offf puff cart curt kıl tüy gideriz kaçta?


sleepless: kaçta istersen.


arslan marx: iki saat önceden haber ver yeter hadi kapat işim var gücüm var.





Aramızda geçen bu dialog biraz canımı sıkmıştı ama yinede arkadaşımın yoluna can vermeye hazırdım. Arslan marx’ı 2 saat değil tam 2 buçuk saat önce aradım can dostum güzel insan dedim ne kadar da yanılmışım sonradan anladım. Haydi dedim hazırsan gidelim dedim yollara düşelim dostluğumuz pekişsin sırt sırta verelim uzun yollardaki virajların anlamı artsın dedim. Bana verilen cevap ise ben gelmiyorum oldu o tehlikelerle dolu istanbul – izmit otobanında yalnız kal oldu. Kurda kuşa yem ol parça pinçik ol Allah seni patlatsın oldu. Ve akabinde telefondan gelen dıt dıt dıııııtt sesini duydum. Evet yanlış anlamadınız dıt dıt sesi yani yüzüme kapattı. Biraz ara vericem üzgünüm gözyaşlarımı tutamıyorum…….





Ertesi gün öğrendim ki satılmamın tek sebebi bir 70lik şarap , bir ortaboy nargile , kavunlu marpuç ve kim olduğunu bile bilmediğim belkide olmayan hayali bir dost… Güya ilkokul arkadaşı ilkokuldan beri kim bu yılanla arkadaş olur onuda anlamış değilim.

Şimdi sizlere soruyorum dostlar bir günahkar şarap kadehine heryerde 3 5 kayme karşılığında bulunabilen iki nefes nargileye bir DOST bakın arkadaş demiyorum DOST satılır mı? Satıldı işte kaybeden ise yine biz olduk erhan oldu ben oldum gürkan oldu. Bir dost kaybettik… “SATICILAR” 3 – 0 “dostları için ölmeye hazır olanlar”. Şarap istedide ısmarlamadık mı?? nargile istedide yakmadık mı?? sırdaş ol dedi olmadık mı?? Lanet olsun bu hayata bu satıcılarada inandıkları değerler akıl fikir versin…

Satıcı Dili ve Edebiyatı 2


Bir insan neden yaşar ki? Gururu , onuru , sevdikleri için. İnsanı en mutlu edenlerden bir tanesi değil midir iki sevdiği arkadaşının ya da akrabasıyla arkadaşının ya da sevdiği insanla arkadaşının tanışması , kaynaşması. Ama bu yazının anafikri şudur ki bu haz alma düşüncesi her zaman hazla sonuçlanmaz ve dost sandığınız insanlar tarafından arkanızdan hançerlenebilirsiniz ve bu yaranın iz bırakmadığı görülmemiştir.


Ben bu noktada bir hikaye anlatmak istiyorum. Bu hikayenin gerçekte yaşanıp yaşanmadığını beyan etmeyeceğim. Bilen zaten biliyor.
Zamanın birinde Kocaeli üniversitesinde okuyan çok sıkı dostlar varmış. Birbirlerine canlarını verme potansiyeli olan bu genç delikanlılar gözlerini budaktan sakınmazlarmış. Bu arkadaşlardan Anadolu’nun bağrından kopup gelmişliğiyle tanınan ve arkadaş grubunda herkesin gözü kapalı arkasını döndüğü fiziksel görünüm olarak mısırı andıran bir tanesi varmış. Hikaye bu ya bir gün arkadaş grubundan uzun boyluluğuyla bilinen the big bang theory’deki Sheldon’a benzeyen olanı fakültede bir kızla tanışmış. Bu alımlı ve güzel bayandan inceden inceye hoşlanan bu genç fakülte kantininde çalışan mısıra benzeyen arkadaşına bu genç hanım kantine geldiğinde ona benden kahve ısmarla ve para alma demiş. Fakat anlaşılmaz şekilde ve ısrarla bu kahveyi ısmarlamayıp arkadaşının saadetine mani olan mısır sheldon’ın sinirlerini her geçen gün germiş. Arkadaş grubunda duygusallığıyla bilinen ve aslan max’a benzeyen olanı ve dijital ortamlardaki yeteneğiyle bilinen dış görünüm olarak barcelona’lı iniesta’ya benzeyen kişilerde durumu kavrayamamışlar. Günler günleri haftalar haftaları aylar ayları kuyruğunu kovalayn bir kedi gibi kovalamış. Günün birinde facebook’ta vakit geçiren Sheldon fakültede gördüğü genç hanımın mısıra benzeyen alçak arkadaşı tarafından facebooktan eklendiğini ve üstüne üstlük birde utanmadan dürtüldüğünü görmüş. İçindeki acı kendisine büyük gelen ve defalarca intiharın eşiğinden dönen sheldon kızla olan geleceğinide kafasında bitirmiştir. Çünkü diğer arkadaşlarının da hem fikir olduğu gibi artık bu kız mundar olmuş. Atsan atılmaz satsan satılmaz üstü başı mısır kokan lanet zıkkım bir hal almıştır bu durum. Tek gecede en az 7 sene yaşlanmış sheldon. Odası 7 uyurlar mağarası diye İzmit’e gelen turistler tarafından ziyaret edilmeye başlanmış. Her şeye rağmen pişkin pişkin ortalıkta gezinmiş mısır suratlı mısır yürekli mısır bilekli bu utanmaz adam ne yazık ki.
Benim size tavsiyem dostum dediğiniz insanları iki kere gözden geçirin. Sonra arkadan yenilen hançerleri çıkarmak çok can yakıyor. Özellikle dostum dediğiniz insan uşaklıysa , mısıra benziyorsa , ismi lazım değil ama isminin eğer baş harfi “İ” ise dikkatli olmak ve gözleri açık tutmak gerekir.
Maalesef günümüzde etrafımız facebooktan elalemi dürtmek için yılanca pusuda bekleyen insanlarla dolu. Bunlara karşı birlik olup daha temiz ve el değmemiş facebook profilleri için elimizi taşın altına sokmalıyız. Saygılar…
İmza: sheldona benzeyen madur ama bir okadar da marur mısırzede genç….

Satıcı Dili ve Edebiyatı

adsız Üniversite insanın büyümesinde büyük bir yere sahip. Kişiliğin oluşmasında, bireyin kendini ve insanları tanımasında iş hayatına atılmadan önce size çok büyük faydaları oluyor. Yararcı, çıkarcı, dost bildiğiniz insanların bazı çıkarlar uğruna neler yapabildiğine tanık oldukça biraz daha büyüyor, biraz daha olgunlaşıyor, dünyanın aslında o kadar da pembe olmadığını daha iyi anlıyorsunuz.

Örnek olarak başımızdan geçen en son olay da buna güzel bir örnek olacak nitelikte ve insanların üniversitenin insanı ne derece olgunlaştırdığı hakkında bir fikri olabilmesi açısından önemli.

Üniversiteye gelmişsiniz, dört yılınızı belli bir grupluk (3-4 kişilik) arkadaş, daha doğrusu dostlarınızla beraber geçirmişsinizdir. Üniversitedeki dostluklar diğerlerinden çok daha büyük olur, çünkü günün 24 saati beraber olduğunuz, bir parça ekmeğinizi, cebinizdeki son paranızı paylaştığınız bir dostluktur.

Neyse konuya gelelim. Evde bu büyük dostlarımızla oturmaktayız. Yine her zamanki gibi espriler, muhabbet son raddede, son hız devam ediyor. Dostlar ve “eski” dostumuzla beraber muhabbetimiz de şu şekilde devam ediyor.

Sezer, Aykut, Erhan ve Gürkan :  arkadaşlar

Lazut ve Memet : eski arkadaş

 

Sezer: Kardeşim yarın ne yapıyorsun?

Lazut: heçç yaaaa işte işim var (!)

Aykut: hayırdır ne işi kardeşim ?

Lazut: heçç yaaaauuu işte, arkadaşla buluşcam (:S)

Erhan: oooo kardeşim, iş falan, ne iş? İyi iyi…

Sezer: Oğlum söylesene ne işi ?

Lazut: yok bi’ şey yaa, (el alt dudaktan başlayarak alna kadar suratı saklayacak şekilde kapatılır)

Sezer: Abi kimden saklıyorsun? Şurda çekineceğin kim var söylesene? benden mi, Erhan’dan mı, Aykut’dan mı çekiniyorsun?

 

Bu muhabbet yaklaşık olarak 24 dakika 37 saniye sürer ve sonunda Lazut durumun boka sardığının farkına varır, en sonunda yarım ağızla ağzındaki baklayı çıkarmak zorunda kalır.

 

Sezer: abi hadi yaa, offf söyle işte ne işi?

Lazut: heçç yaauuu pkiniğ gidecğm yarn…

Aykut: ne(!) pikniğe mi? Pikniğe mi gidiyoruz yarın?

Sezer: evet abi öyleyse tamam, zaten bugün Memet de bana piknik falan bi’ şeyler mırıldanmıştı demek ki buymuş, eee yarın mı gidiyoruz? Abi bu saatte mi söylenir! Neyse hazırlanalım o zaman.

Erhan: İyi de benim haberim yoktu, neyse hazırlanalım, niye önceden söylemediniz!

Aykut: Dur ben Memet’i arayayım, madem gidiyoruz(!)

Aykut: Memet kardeşim nasılsın? Yarın pikniğe gidiyoruz bak sen de geliyorsun, hazırlıyoruz biz her şeyi.

Sezer: evet abi süper olacak yarın sabah çıkıyormuşuz. Geliyorsun değil mi?

Aykut: abi biz her şeyi ayarlıyoruz, sabah çıkarız tamam mı?

 

975-9146-44-4vz4t58 Olaylar bu şekilde gelişmiş, Sezer, Aykut, ve Erhan sabah pikniğe gideceğinin sevinci içerisinde evde konu hakkında muhabbet ederken bilmedikleri bir şeyi öğrenirler.  Aslında pikniğe onlar davetli değildir. Eski arkadaşlarımızdan Lazut ve Memet kendi aralarında başka insanlarla piknik ayarlamış ve bizden gizlemek istemiş ama başaramamışlardır. Bu insanlar ki, yıllarca aynı evde oturmuş, aynı yemeği bölüşmüş olduğumuz insanlardı. Arkamızdan vurulacağımızı, işler çevrileceğini hiç bir zaman düşünemezdik. O an bir diğer kardeşimiz Gürkan aradı ve tabii bunları duyunca bir anda ne diyeceğini bilemedi, ben bi’ ara bi’ hıçkırık sesi duydum ama yanlış ta olabilir tabii.

 

Gürkan: abi Lazut’u telefona verir misin? Bunlara ben asla inanamam, bi’ yanlışlık vardır!

Gürkan: abi nedir bu olay doğru mu? Böyle bi’ şeyi sen yapamazsın(!) Bi’ yanlışlık vardır.

Lazut: Yaauu abiii eeee keem küm, işte şey abi……

Gürkan: Tamam Lazut tamam ben anlayacağımı anladım, neyini eksik ettik haaa neyini eksik ettik!!!! Arabaysa araba, ortamsa ortam, müzikse müzik, muhabbetse muhabbet, paraysa para… Neyini eksik ettik haaa neyini….

 

kiboresim Bu arada Gürkan’nın yoğun duygular içinde olduğunu anlayan Sezer telefonu aldı ve Gürkan’ı sakinleştirmeye çalışıyordu. Tabii olayların şoku bir anda gecemizi berbat etti. En yakın arkadaşımızın bizi böyle sırtımızdan vurabileceği hiç aklımızın ucundan bile geçmemişti. Zaten en çok koyanlar da, en çok sevilenlerden gelen kötülükler olmuyor mu?

O akşam evdeki gerginlik her zamankinden üst boyutlardaydı. Herkesi derin bir sessizlik içine almıştı. Herkes bu olayın gerçek olabileceğini sorguluyor, bilinç bunun olduğunu söylese de, kalpler bir türlü kabul edemiyordu. Bu kadar kolay, bu kadar basit, bu kadar değersiz olmamalıydı, olamazdı!! Bu hareket bu kadar büyük arkadaşlıklarda olamazdı!!!

Ertesi sabah uyanıldığında Lazut’un kot pantolonla çıktığını gören Sezer bu sahtekarlığa daha fazla dayanamadı ve ona “madem bu hareketi yaptın bari gizleme” diyerek eşofmanını verdi. Bekledi ki, Lazut da bir kızarma, utanma olsun ama yoktu! Lazut eşofmanı kabul ederek üzerine bi’ güzel giydi ve çıktı. Aykut hala kabul edemeyerek pencereye yanaştı. Bekledi ki, belki Lazut geri döner, bunların hepsinin bir şaka olduğunu söyler. Ama Lazut hiç geri döneceğe benzemiyordu. Dolu gözlerle onun gittiğini sonuna kadar izledi. Lazut arabaya binip gittiğinde Aykut’un durumu her zamankinden kötüydü.

Evde bütün gün bir matem havası esti. Sezer öğlen saatlerinde dayanamayarak evden biraz da hava almak umuduyla çıktı. Aykut ve Erhan 2 kiloluk çekirdeği can sıkıntısından Kadın programı izleyerek bitirdiler. Belki de hayatlarında en az konuşarak geçirdikleri gündü. Ortamda tek ses ağızlardan çıkan çekirdek sesi ve tv’deki Oral beyin izdivacını tartışan kadınların sesiydi. Bütün gün salondaki eski üçlü koltukta öylece oturdular.

Kitap_20080528143439_2542_13 Gece geç saatlerde Lazut ve Memet günlerini geçirdikleri insanların verdiği mutlulukla eve geldiler. Yüzlerindeki o büyük mutluluğu gördükçe evdekiler daha da moralsizleşmeye, çökmeye başlamışlardı. Lazut ve Memet günlerini ne kadar güzel geçirdiklerini anlattıkça ortama daha fazla kasvet, daha fazla hüzün çöküyordu. Erhan daha fazla dayanamayarak yatmaya çekildi ama uyuyamıyordu. Zihninde hala bu olayın nasıl olabildiği soruları dönüyordu. Salondan gelen gülme sesleri kulağına, diğer arkadaşlarının yaşadığı hüzün aklına geldikçe uykusu daha da kaçıyordu. En sonunda tekrar salona geçti. Gürkan, Sezer, ve Aykut sanki bir günde 3 yıl yaşlanmış gibilerdi.

Saat gecenin 3’ü gibiydi, Gürkan daha fazla dayanamayarak evden uzaklaşmak istediğini söyledi. Diğerleri de bu kararı onayladılar ve dışarı çıkmaya karar verdiler. Yalnız bir sorun vardı. Lazut ve Memet de fütursuzca gelmek istediklerini söylediler. Elden ne gelir diğerleri mecburen kabul ettiler ve sabaha kadar bu durumun yaşattığı kabul edilemezlikle arkadaşların evinde muhabbet etmeye çalıştılar. Ama olmuyordu işte(!) Olmuyordu!!

 

Bunları anlatırum çünkü, insanlara olan güven duygusunu kaybetmemenizi istiyorum. İstiyorum ki, kaç yıl beraber yaşadığınız insanlar bile sizi sırtınızdan hançerleyebiliyor, siz bunun farkında olun. Bizim gibi en sevdiğiniz insanlara sonuna kadar, ölümüne güvenmeyin. Onları kalbinizde yüceltmeyin. Belki bizi öldürmeyen daha güçlü yapıyor ama sırtınızdaki hançer izi de hiç bir zaman geçmiyor.

 

preview.2.82cb8b843f56e3cc46a263e6717b7cfc

CEMAATÇİLİK

Cemaatler tek partili dönemin baskıcı tutumu altında yükselen bir anlayış olmuştur. Siyaset içinde yer alması ve yönetim şekli içinde kendisine yer araması çok normaldir. Önemli makamlarda kadrolaşma için öğrenci bursları verme , yurt açma gibi stratejilerde bulunurlar. Sohbet toplantıları tertipleyerek dinin nasıl yaşanması gerektiğini , yaşam içerisinde dinin nasıl olması gerektiğini anlatırlar. Süleymancı , nurcu , ışıkçı gibi cemaatlerin hiçbirinde tarikatlarda olduğu gibi tarihsel köklere veya da bir silsileye rastlanılmaz. Asıl gaye sosyal ve siyasi hayatla iç içe olmaktır. Bunlara müdahale edebilmektir.Kuşkusuz inanan bir toplumu yönetmek her zaman çok daha kolaydır. İnancın durması gereken yer olan vicdandan çıkıp özellikle siyasi hayatta bu kadar var olması diğer her şey de olmasını çok daha mümkün kılıyor. İnsan doğasında var olan inanma ihtiyacı farklı amaçlar doğrultusunda sömürülüyor. Bu durum yargılayamayan beyinlerde içine sinmeyen bir şeyi sırf çevresindekiler öyle düşünüyor diye kabul etmelere ya da çok mantıklı görünen bir şeyi dahil olunan cemaat kabul etmiyor diye nedenini bile bilmeden reddetmelere yol açıyor.
Türkiye cumhuriyeti içerisinde devletin boşluklarını dolduruyor gibi görünen cemaat anlayışı en çokta fethullah ho
ca cemaatinin aslında devletin boşluklarından faydalandığını anlamak hiçte zor değil. Ekonomik zorluklardan , eğitimin hantallığından faydalanan cemaatçilik anlayışı ülkemizde binlerce gencin beynini yıkamaktadır. Neyin içinde olduklarının ve neyi savunduklarının farkında bile olmayan gençler aynı şekilde giyinmekte , aynı şekilde düşünmekte , aynı şekilde konuşmaktadır. Evlilik hayatlarını bile cemaat içerisinden seçilen eşlerle yapan vatandaşlarımız cemaatin kendilerine ayarladıkları işlerde çalışmaktadırlar.
Günümüz dünyasında ki en önemli güçlerden biri olan medya gücü iktidarları başa getirip tekrar baştan indirmektedir. Televizyona bu kadar bağımlı olan kavimler olarak bize televizyonda verilen her şeyi sorgusuz
sualsiz kabul etmekteyiz. Bu açıdan da bakıldığında başarılmaya çalışılan misyon doğrultusunda Fethullah Gülen cemaatinin basın ve yayın organları herkes tarafından bilinmektedir. Sahip olunan gazete ve kanallar ideoloji doğrultusunda yaptığı yayınlarla ülke çapındaki bu mücadelelerini haklı kılmaya çalışmaktadır. Gösterdikleri dışa gülen bu yüzleriyle genellikle ortaöğretim çağında olan gençlerin aile desteklerini de arkalarına almaktadırlar. Bu beyin yıkama sürecini kaçınılmaz hale getirir.
Türkiye’deki iktidar belirlenmesi konusunda inanılmaz etkin olabilen fethullah hoca cemaati artık her düzeyde , her sosyal statüde karşımıza çıkabilmektedir. Alenen yapılan din sömürüsü sayesinde ele geçirilen berrak beyinler Türkiye’nin ne tarafa gitmesine sebep oluyor oda ayrı bir tartışma konusu.
Özünde birey kavramını kabul etmeyen bu düşünce anlayışı kuşku
suz bir inancın bir araya getirdiği insanlar topluluğudur. İlişkiler kendi hatır ve çıkarları için desteklenir ve her şey duygusaldır geleneklere bağlıdır sorgulamak tartışmak karşı çıkmak mümkün değildir. Kesin bir mekanik dayanışma hüküm sürer. Dolayısıyla yukarılarda alınan bir karar cemaatin en dibindeki alt kadrosuna kadar uygulanır ve “A” nın aldığı kararı “Z” sorgulamadan , sorgulamaya hakkı olmadan yapar. Apolitik dünya düzeninde sadece tüketmeyi öğrenen bir nesil için biçilmiş bir kaftan.
Türkiye cumhuriyetinin kendisine tanıdığı haklar doğrultusunda özgür olabilen ama bu özgürlüğünü hoca efendisine onunda hocasına ve hatta onunda hocasına gözü kapalı teslim ederek iradesinden vazgeçen kişinin kemale ermeyi beklemesidir ülkemizdeki cemaatin tabanı. Veya samimiyetten uzak bir şekilde
sadece daha iyi bir iş daha iyi bir gelecek ve daha fazla para için ekonomik ve statü anlamındaki avantajlardan yaranan insanlardan bu taban oluşmaktadır.
İrtica kaygısı , şeriat gelmesi korkusu yaşadığımı söyleyemem bunlar benim nazarımda imkansız. Hiçbir yere gitmeden oturduğu yerden göç eden beyinler yarının bürokratının , akademisyeninin , öğretmeninin , annesinin babasının ta kendisi hatta işin acı kısmı dünün çocukları zaten günümüzde bu bahsettiğimiz statülerde bu rolleri oynamaktalar. Gelgelelim sıfır doğaçlama katarak. Çünkü sistem onlara ne dayatırsa cemaat onlara ne emrederse onu yapmak zorundalar. O kadar enteresan
bir zorunluluk ki bu geneli içinden gelerek mecburiyete uyuyor.
Mevcut düzen içerisinde önü kesilemeyen bu durum Yargıtay dan geri dönen davalar ufak bir anjiyo için gidilen fakat yıllarca geri dönülemeyen bir seyahat… bence her şey oldukça açık ve net. Bilimin öğrenilmesine veya öğretilmesin
e hiçbir zaman karşı değilim kimin ne öğrendiği kimseyi ilgilendirmez zaten ama ne kadar bilgi bilirse bilsin kendi başına düşünemeyen bir beyin hatta kendi başına giyinemeyen bir birey içimi acıtıyor.




_Sleepless_

Turnuva'nın Sonunda

Saplar S.K. ortak bir amacın sonundaki birlik duygusu, Saplar S.K. ortak bir zevkin etrafında toplanan insanların oluşturduğu ahenk, onu bir futbol takımı olarak görenlere karşı çıkışımızda aslında hep bundandı. O sadece bir takım değil, bir ülkünün, bir duygunun, bir paylaşımın, bir hazzın etrafında birleşmiş son derece güzel insanlardan oluşan insanların o topluluğa verdiği isim, espri.

Saplar S.K. girdiği Kocaeli Üniversitesi Futbol Tunuvası’nda son maçında en sonunda yenildi ve çeyrek final maçı elemesinde yenilerek turnuvaya veda etmek zorunda kaldı. Çok çetin geçen bu güzel müsabaka sonunda oynayan, bu turnuvada yer alıp, terini o sahada bir yerlere damlatan herkese çok teşekkür ediyoruz. Biliyoruz ki, turnuvadan elensek de, kupayı alamasak ta turnuvaya kattığımız renkle katılımcılara ve izleyenlere yaşattığımız zevk, oynayanlar olarak beraber yaşadığımız güzel duygular ışığında hiç kimse mutsuz olarak ayrılmadı.

Saplar S.K.’nın değeri hiç bir zaman aldığı ödüllerle eşdeğer değildir. Bizim için her zaman ilk planda gelen paylaşım ve zevk katıldığımız bu turnuvanın sonunda da eskisinden daha güçlü olarak devam edecek. Bu sebeple o sahada ter  akıtan herkese diyoruz ki; “asla en ufak bir kırgınlığa düşülmemeli !!

Bunları söylememizin tek sebebi önümüzdeki dönemi en güzel, en zevkli şekilde geçirecek olduğumuz gerçeğini bu elenişin hiç bir şekilde değiştiremeyeceğini söylemek istememiz.

Turnuvada yanımızda olan herkese sonsuz teşekkür ediyoruz. Geçirdiğimiz bu güzel zamanların sebebi turnuva değil, sizlere geçirdiğimiz güzel zamanlarımızdı ve ileride de bu güzel zamanları geçireceğimizden hiç bir endişemiz olmadığı içindir ki, herkesin son derece mutlu olması gerektiğini bir kez daha tekrarlıyoruz.

Kaledeki Aykut’a, Defanstaki bitmez mücadeleleriyle Samet’e  İbrahim’e Halil İbrahim’e Taner’e, İsmail’e Kaptanımız Sezer’e, Ortasaha’da Erhan’a Kadir’e Aydın’a Gürkan’a, İleride Mustafa’ya ve turnuva boyunca desteğini esirgemeyen herkese herşey için teşekkür ediyoruz.

İleride çok daha zevkli mücadelelerde beraber çok daha güzel müsabaklarda beraber top koşturmak dileğiyle.

(Bu kadar ciddi yazıyı da yazdımya helal olsun :))

İletişim Formu

Durmak yok yola devam...



Bu turnuvaya 8de 8 galibiyet mantığıyla başlayan saplar sk inandığı yolda devam ediyor. Grubu garantilemiş olmasına rağmen ciddi oyununu sahaya yansıtan takımımız. Hanesine 3 puan daha yazdırdı. Maçın başında ilk pozisyon meteroloji mühendisliğinden geldi. Sert bir şekilde 90 diye tabir edilen yere giden topu kalecimiz aykut mükemmel bir şekilde çıkardı. Akabinde maçı kontrol altına aldık ve ilk yarı sonunda skor 7-0 olmuştu. Mustafa'nın ilerideki ısrarcı oyunu gol sayımızı arttırdı. Sametin uzaktan attığı güzel goller Erhan'ın arapasları ve Sezer'in mücadeleside kayda değerdi. Maçın ikinci yarısında Skor garanti olunca takımın yıldız oyuncusu İbo kenarı alındı ve yerine yeni transfer nöbetçi golcü gürkan girdi. Gürkanda görev aldığı dakikalarda maçın ciddiyetine uyum sağladı ve ilerde etkili bir oyun oynadı. Saplar sk grupta 3te 3 yaparak çıktı ve şimdi ikinci turda dişli bir rakiple karşılaşıcak galibiyete yürekten inanıyoruz.



SAPLAR SK YÖNETİMİ



Kıyım devam ediyor...

Kocaeli Üniversitesi turnuvası 10. grup 2. maç

Saplar S.K. : 5

Mat. 4 : 4

 

 

Mevki Gol Asist Kart Performans
Saplar S.K. Kadro
12- Yasin GK 7,5
2- Samet DMC 1 7,5
3- İbo LB 3 10*
5- Sezer (K) CB 1 8
6- Taner RB 7,5
9- Mustafa ST 2 8,5
10- Erhan AMC 3 8

 

 

Maçın oyuncusu : İbrahim Öz

Maç çok çetin bir mücadele ile başladı. Maçın başında yediğimiz ani gol ile sarsılan takımımız defans hattının başarısı sayesinde (özellikle İbrahim) ilk yarıyı 1-1 bitirmeyi başardı.

 

İkinci yarı da ilk yarı gibi çok büyük mücadeleye sahne oldu. Hakemin sert oyuna müsamaha göstermesi ile iyice sertleşti. forvette oynayan Mustafa’nın yediği tekmelerden ayağı kan içinde kalmıştı. Bu mücade sırasında bir oyunuc vardı ki oyunun lehimize dönmesinde büyük bir paya sahipti. Son 5 dakikaya 4-2 geride girmemize rağmen 3 gol atan ve geride rakibe top göstermeyen İbrahim bu maçta Saplar S.K. en iyi oyuncusuydu ve takımın galibiyetini sağlayan, bir sontraki tura geçmesini garantiye almasını sağlayan oyuncu oldu. İbrahim’in bu mükemmel oyunun devam etmesini diliyoruz.

 

  Saplar S.K. Yönetimi

Kantarın topuzu kaçmakta...


Fazla söze gerek yok istatistik bilimi herşeyi ortaya koymakta..Maçın başlangıcında şok bir gol yememize rağmen toparlanmamız uzun sürmedi sametin defanstan ortasahaya geçmesiyle ortasahayı ele geçirdik pas trafiğini ele aldık. Rakibi üst üste pas yaparak ezdik. Bu sırada gollerimiz geldi ve ilk yarıyı 5-1 önde kapadık. İlk yarı süresince sert savunmamız sayesinde mantıklı hücum yapamayan rakip takım uzaktan şut atarak golü aradı. Fakat bu pozisyonlarda kalecimiz Aykut'un ellerinde eridi. İkinci yarı ilk maç stresinide üzerimizden attığımız için Sahada istediklerimizi daha iyi yaptık ve savunma oyuncularımız da gol aramaya başladı. Akabinde bu umursamazlığımızdan dolayı kalemizde 3 gol gördük. Fakat bizde 4 tane daha atarak maçı bitirdik. 9-4. Grubumuzun favori takımını yenerek önümüzdeki büyük bir engeli aştık mütevazi tarzımızı bozmadan yolumuza devam ediyoruz bizi takip edenlere ve bu yazıyı okuyanlara çok teşekkür ederiz.

Sezer BAYRAM Saplar S.K. takım kaptanı

BEYAZ




Herkes hayatında 15 dakikalığını ünlü olacak demiş adam. Boşuna konuşmamış. Herkes hayatında 15 dakikalığına herşey olur genelde. Rezil olur , korkak olur , deli olur , sevimli olur , pislik olur , aşık olur , kindar olur olurda olur... Bende geçenlerde 15 dakikalığına şair oldum okuyanlarda 15 dakikalığına hayranım olsun ne çıkar...







BEYAZ





Çırılçıplak bakarım zamana


Tek manası olan renk ve her şeyin rengi


Yeniden açtığım sayfa


Beyaz


bembeyaz…





Siyahın varlığı kadar mı var


Yoksa benim onu sevdiğim kadar mı


Göz yaşımdaki saydamlık mı ?


Yoksa yarama bastığım pamuk mu daha beyaz


Bembeyaz..





Ölmüşüm yüzüm beyaz


Solmuşum ellerim beyaz


En sevdiğim çiçek inat edercesine


Oda beyaz


Bembeyaz…





Son sözü ne söyler ki


En son ne görünür göze?


Kefenimin rengi


Dalga geçercesine


Beyaz Beyaz Bembeyaz…





Sezer BAYRAM

"Arap" ve diğerleri


Semt kültürünün son demlerine yetişmiş birisi olarak kesin olarak söyleyebilirim ki her mahallenin ünlü ve kendisine ait bir köpeği vardı. Köpeklerin isimleri farklılıklar gösterirdi bunların içinde en yaygın olanı araptı. Bunun dışında " haydut , çomar , karabaş " şeklinde örnekleri çeşitlendirmek mümkün. Başlı başına üzerine kitap yazabileceğim bir konuda bu köpeklere seslenme şekilleridir. Anadoluda en azından benim gidip gördüğüm yerlerde ıslık çalmakla yetinirler genelde. Fakat ben büyüdüğüm yerde mahallemizdeki abilerden değişik şeyler öğrendim... Köpeği tutturma kavramı vardı mesela fütütütütütü falan yapınca hemen hepsi kovalardı. Onun dışında deyaaa , aravareya düü kıs kıs kıs kıs gibi manasız ve muhtemelen zamane gençlerinden birkaçının kabaetinden uydurduğu kelime bile diyemeyeceğim harf grupları vardı. Bunlar köpekler tarafından anlasılırdı ve bir lisan olduğunu düşündürüyordu bana "Köpekçe".
Sokağımızda yaşayan "arap" isimli köpeğe biz mahallenin maki boylu çocukları olarak arap arap arap diye küçük bir kız çocuğunu andıran sesimizle seslenirken mahallede sözü geçen bir abi çıkagelir ve karakteristik ses tonuyla Arrrraaappp derdi. Bu ses tonu abinin arapla çok daha eskiye dayanan bi geçmişi olduğunu ispatlardı bizlere. Mahalledekiler zaman zaman hırlayan araptan rahatsız olsalarda hırsızları uzak tutar mantığıyla yıllarca beslediler. Günün birinde arap başını alıp gitti belkide bişeylere kızdı bilinmez. Kuyruğuna teneke bağlayanlara kızarmıydıki acaba...
Sokaklarda büyümüş çocuklar köpekler kadar kedilerlede yakın arkadaştır. Genelde kedilerle psikopatlık seviyesinde muattap olunur ama yinede kayda değerdir. Pisi pisi diye çağrılan minnoşlar tekmeyle akranlarım tarafından fırlatılırdı. Tabi aramızda ağaçta kalan kedileri ordan kurtaran hayvan severler de yoktu diyemem. Ama sanırım satanist hareketin çıkış noktasına kısmen şahidim(!)
Son olarak unutamadığım bir ayrıntı. Yakalanan sineklerin ayaklarına ip bağlamak. Benim tanıdığım iki kişi vardı ve bu konuda kurumsallaşmışlardı. Birisi evde bağlanan ipleri yapardı diğeride bunları hayvanlara takardı. Biz yakaladığımız sinekleri bu zanaat sahibi arkadaşlara götürürdük onlarda ayaklarına ip takarlardı. Bu şekilde sineğimizi gezdirebilirdik. Severdik onu arkadaş olurduk. Galiba onlar bu işi yapan son kişilerdi ondan sonra meslek öldü kapitalizm umarım bunuda seri üretim yoluyla çözer(!)
Küçükken salakmışım dedirten şeyler genelde hoşa giden şeylerdir. Herzaman cebimde taşıdığım bu anılar yazıya dökerken çoğaldıkça çoğaldı sanırım saatlerce yazabilirim.. Belkide dayanamam devamını yazarım daha sonra ..

Ah ah saplar sk deyince duygulanmamak elde mi?


Ah ah saplar sk deyince duygulanmamak elde mi? 5 kişi çıktık bu yola… çok değil sadece 5 kişi… ama birbirlerine inanmış 5 kişi… maddi manevi çok zordu bu yol biliyorduk.. ailelerimiz sandı ki üniversite için kocaeli’nde ev tuttuk! Söyleyemezdik bizi anlayamazlardı. anlamalarını bekleyemezdik ne onların ne de başkalarının… ama ne yaptığımızı biliyorduk…
Ah ah saplar sk deyince duygulanmamak elde mi? ne günlerdi saplar sk ‘yı ilk kurduğumuz günler… o elverişsiz şartlarda sahip olduğumuz tek varlığımız; AZMİMİZ..! 3 milyonluk bir topla gece önümüzü göremediğimiz ıssız tepelerde taktik çalışmalarımızdan, yağmur çamur demeden akçakoca’nın 89 derece eğimli yokuşlarında kondisyon için koşularımıza…

Ah ah saplar sk deyince duygulanmamak elde mi? Ve bugün bir spor kulübünün sahip olabileceği en iyi şartlara sahibiz… Artık takımımızın bir menajeri bir şube sorumlusu müdürü ve bir başkanı var. :D ve ve ve takımımızın tabii ki şahsi otobüsü Kurtuluş kaptan ile hizmete girmiştir. müjdeler olsun ki yapılan çalışmalar sonucunda menajerimizin yazısı için koyduğu fotoğrafta kendisi belirtmemiş ama ben söyleyeyim, oradaki gördüğünüz “olimpiyat” (gördüğünüz üzere stadı çevreleyen olimpik koşu yeri var) stadı takımımızın şirketi saplar a.ş. ye aittir.

Ah ah saplar sk deyince duygulanmamak elde mi? Bu tablo karşısında Ağlamamak elde mi? Siz söyleyin yoksa ben Gay mi oluyorum! :D