Satıcı Dili ve Edebiyatı 3


Dört kocaman sene sular gibi akıp geçti. 48 ay 192 hafta ve şu anda kafadan hesaplayamadığım kadar gün(4 senede bir 366 çekiyo kafa karıştırır). Bu üniversite döneminden sonra elde avuçta kalan tek şey yaşanmışlıklar , acı tatlı anılar. Gençliğimizin verdiği güvenle hızla geçen zaman içerisinde dostluklardan başka hiçbirşey gözümüze takılmazken birde şu satıcılıklar olmasaydı hayat mükemmeldi. Bu insanları tanıyamamışmıydık peki? Çok güzel oynadılar bizlere ve yılanlıklarını , akrepliklerini , tilkiliklerini , çıyanlıklarını göstermek için üniversite hayatlarının son günlerini beklediler belkide. Satıcı dili ve edebiyatı yazı dizisinin 1 ve 2. kısımlarında 6 arkadaştan geriye 4 kişi kaldığımızı belirtmiştik. Ama anladık ki o 4 kişide içlerinde bir yılan beslemekteymişler... Bu içimdeki acıyı siz sevgili okurlarımızla paylaşmamın tek sebebi ibret almanızı istemem yoksa o insana bir ders verme güdüsü taşımıyorum çünkü benim için bitmiş bir şahsiyetten bahsetmekteyiz.



Okulumuzun son haftası itibarıyla heyecanla yollara düşmek için doğru zamanı bekliyordum. Bunun için geçtiğimiz pazar günü saat 16.00 sularını tercih ettim. Hemen öğlen saatlerinde can dostum yol arkadaşım her türlü arkamı dönebileceğimi zannettiğim kardeşim bellediğim ama sonuçta sadece bellendiğim arslan marx halk arasında aykut denilen ama sadece bir yılan olan bu kişiyi aradım. Ve akşam onunla beraber 100 küsür kilometrelik yolu gitmek istediğimi beyan ettim.



sleepless : kardeşim akşam izmite beraber gidleim mi? Senin için bir mahsuru var mı? eğer var ise hemen söyle hiç problem değil…


arslan marx: Olabilir gideriz neden olmasın yaa uff tamam tamam gideriz madem istiyosun pufff…



sleepless: Neden öyle diyorsun ki son zamanlarımı siz değerli dostlarımla geçirmek istiyorum.


arslan marx: tamam ya offf puff cart curt kıl tüy gideriz kaçta?


sleepless: kaçta istersen.


arslan marx: iki saat önceden haber ver yeter hadi kapat işim var gücüm var.





Aramızda geçen bu dialog biraz canımı sıkmıştı ama yinede arkadaşımın yoluna can vermeye hazırdım. Arslan marx’ı 2 saat değil tam 2 buçuk saat önce aradım can dostum güzel insan dedim ne kadar da yanılmışım sonradan anladım. Haydi dedim hazırsan gidelim dedim yollara düşelim dostluğumuz pekişsin sırt sırta verelim uzun yollardaki virajların anlamı artsın dedim. Bana verilen cevap ise ben gelmiyorum oldu o tehlikelerle dolu istanbul – izmit otobanında yalnız kal oldu. Kurda kuşa yem ol parça pinçik ol Allah seni patlatsın oldu. Ve akabinde telefondan gelen dıt dıt dıııııtt sesini duydum. Evet yanlış anlamadınız dıt dıt sesi yani yüzüme kapattı. Biraz ara vericem üzgünüm gözyaşlarımı tutamıyorum…….





Ertesi gün öğrendim ki satılmamın tek sebebi bir 70lik şarap , bir ortaboy nargile , kavunlu marpuç ve kim olduğunu bile bilmediğim belkide olmayan hayali bir dost… Güya ilkokul arkadaşı ilkokuldan beri kim bu yılanla arkadaş olur onuda anlamış değilim.

Şimdi sizlere soruyorum dostlar bir günahkar şarap kadehine heryerde 3 5 kayme karşılığında bulunabilen iki nefes nargileye bir DOST bakın arkadaş demiyorum DOST satılır mı? Satıldı işte kaybeden ise yine biz olduk erhan oldu ben oldum gürkan oldu. Bir dost kaybettik… “SATICILAR” 3 – 0 “dostları için ölmeye hazır olanlar”. Şarap istedide ısmarlamadık mı?? nargile istedide yakmadık mı?? sırdaş ol dedi olmadık mı?? Lanet olsun bu hayata bu satıcılarada inandıkları değerler akıl fikir versin…

0 Response to "Satıcı Dili ve Edebiyatı 3"

Yorum Gönder