Satıcı Dili ve Edebiyatı
Üniversite insanın büyümesinde büyük bir yere sahip. Kişiliğin oluşmasında, bireyin kendini ve insanları tanımasında iş hayatına atılmadan önce size çok büyük faydaları oluyor. Yararcı, çıkarcı, dost bildiğiniz insanların bazı çıkarlar uğruna neler yapabildiğine tanık oldukça biraz daha büyüyor, biraz daha olgunlaşıyor, dünyanın aslında o kadar da pembe olmadığını daha iyi anlıyorsunuz.
Örnek olarak başımızdan geçen en son olay da buna güzel bir örnek olacak nitelikte ve insanların üniversitenin insanı ne derece olgunlaştırdığı hakkında bir fikri olabilmesi açısından önemli.
Üniversiteye gelmişsiniz, dört yılınızı belli bir grupluk (3-4 kişilik) arkadaş, daha doğrusu dostlarınızla beraber geçirmişsinizdir. Üniversitedeki dostluklar diğerlerinden çok daha büyük olur, çünkü günün 24 saati beraber olduğunuz, bir parça ekmeğinizi, cebinizdeki son paranızı paylaştığınız bir dostluktur.
Neyse konuya gelelim. Evde bu büyük dostlarımızla oturmaktayız. Yine her zamanki gibi espriler, muhabbet son raddede, son hız devam ediyor. Dostlar ve “eski” dostumuzla beraber muhabbetimiz de şu şekilde devam ediyor.
Sezer, Aykut, Erhan ve Gürkan : arkadaşlar
Lazut ve Memet : eski arkadaş
Sezer: Kardeşim yarın ne yapıyorsun?
Lazut: heçç yaaaa işte işim var (!)Aykut: hayırdır ne işi kardeşim ?
Lazut: heçç yaaaauuu işte, arkadaşla buluşcam (:S)Erhan: oooo kardeşim, iş falan, ne iş? İyi iyi…
Sezer: Oğlum söylesene ne işi ?
Lazut: yok bi’ şey yaa, (el alt dudaktan başlayarak alna kadar suratı saklayacak şekilde kapatılır)Sezer: Abi kimden saklıyorsun? Şurda çekineceğin kim var söylesene? benden mi, Erhan’dan mı, Aykut’dan mı çekiniyorsun?
Bu muhabbet yaklaşık olarak 24 dakika 37 saniye sürer ve sonunda Lazut durumun boka sardığının farkına varır, en sonunda yarım ağızla ağzındaki baklayı çıkarmak zorunda kalır.
Sezer: abi hadi yaa, offf söyle işte ne işi?
Lazut: heçç yaauuu pkiniğ gidecğm yarn…Aykut: ne(!) pikniğe mi? Pikniğe mi gidiyoruz yarın?
Sezer: evet abi öyleyse tamam, zaten bugün
Memetde bana piknik falan bi’ şeyler mırıldanmıştı demek ki buymuş, eee yarın mı gidiyoruz? Abi bu saatte mi söylenir! Neyse hazırlanalım o zaman.Erhan: İyi de benim haberim yoktu, neyse hazırlanalım, niye önceden söylemediniz!
Aykut: Dur ben
Memet’i arayayım, madem gidiyoruz(!)Aykut:
Memetkardeşim nasılsın? Yarın pikniğe gidiyoruz bak sen de geliyorsun, hazırlıyoruz biz her şeyi.Sezer: evet abi süper olacak yarın sabah çıkıyormuşuz. Geliyorsun değil mi?
Aykut: abi biz her şeyi ayarlıyoruz, sabah çıkarız tamam mı?
Olaylar bu şekilde gelişmiş, Sezer, Aykut, ve Erhan sabah pikniğe gideceğinin sevinci içerisinde evde konu hakkında muhabbet ederken bilmedikleri bir şeyi öğrenirler. Aslında pikniğe onlar davetli değildir. Eski arkadaşlarımızdan Lazut ve Memet kendi aralarında başka insanlarla piknik ayarlamış ve bizden gizlemek istemiş ama başaramamışlardır. Bu insanlar ki, yıllarca aynı evde oturmuş, aynı yemeği bölüşmüş olduğumuz insanlardı. Arkamızdan vurulacağımızı, işler çevrileceğini hiç bir zaman düşünemezdik. O an bir diğer kardeşimiz Gürkan aradı ve tabii bunları duyunca bir anda ne diyeceğini bilemedi, ben bi’ ara bi’ hıçkırık sesi duydum ama yanlış ta olabilir tabii.
Gürkan: abi
Lazut’u telefona verir misin? Bunlara ben asla inanamam, bi’ yanlışlık vardır!Gürkan: abi nedir bu olay doğru mu? Böyle bi’ şeyi sen yapamazsın(!) Bi’ yanlışlık vardır.
Lazut: Yaauu abiii eeee keem küm, işte şey abi……Gürkan: Tamam
Lazuttamam ben anlayacağımı anladım, neyini eksik ettik haaa neyini eksik ettik!!!! Arabaysa araba, ortamsa ortam, müzikse müzik, muhabbetse muhabbet, paraysa para… Neyini eksik ettik haaa neyini….
Bu arada Gürkan’nın yoğun duygular içinde olduğunu anlayan Sezer telefonu aldı ve Gürkan’ı sakinleştirmeye çalışıyordu. Tabii olayların şoku bir anda gecemizi berbat etti. En yakın arkadaşımızın bizi böyle sırtımızdan vurabileceği hiç aklımızın ucundan bile geçmemişti. Zaten en çok koyanlar da, en çok sevilenlerden gelen kötülükler olmuyor mu?
O akşam evdeki gerginlik her zamankinden üst boyutlardaydı. Herkesi derin bir sessizlik içine almıştı. Herkes bu olayın gerçek olabileceğini sorguluyor, bilinç bunun olduğunu söylese de, kalpler bir türlü kabul edemiyordu. Bu kadar kolay, bu kadar basit, bu kadar değersiz olmamalıydı, olamazdı!! Bu hareket bu kadar büyük arkadaşlıklarda olamazdı!!!
Ertesi sabah uyanıldığında Lazut’un kot pantolonla çıktığını gören Sezer bu sahtekarlığa daha fazla dayanamadı ve ona “madem bu hareketi yaptın bari gizleme” diyerek eşofmanını verdi. Bekledi ki, Lazut da bir kızarma, utanma olsun ama yoktu! Lazut eşofmanı kabul ederek üzerine bi’ güzel giydi ve çıktı. Aykut hala kabul edemeyerek pencereye yanaştı. Bekledi ki, belki Lazut geri döner, bunların hepsinin bir şaka olduğunu söyler. Ama Lazut hiç geri döneceğe benzemiyordu. Dolu gözlerle onun gittiğini sonuna kadar izledi. Lazut arabaya binip gittiğinde Aykut’un durumu her zamankinden kötüydü.
Evde bütün gün bir matem havası esti. Sezer öğlen saatlerinde dayanamayarak evden biraz da hava almak umuduyla çıktı. Aykut ve Erhan 2 kiloluk çekirdeği can sıkıntısından Kadın programı izleyerek bitirdiler. Belki de hayatlarında en az konuşarak geçirdikleri gündü. Ortamda tek ses ağızlardan çıkan çekirdek sesi ve tv’deki Oral beyin izdivacını tartışan kadınların sesiydi. Bütün gün salondaki eski üçlü koltukta öylece oturdular.
Gece geç saatlerde Lazut ve Memet günlerini geçirdikleri insanların verdiği mutlulukla eve geldiler. Yüzlerindeki o büyük mutluluğu gördükçe evdekiler daha da moralsizleşmeye, çökmeye başlamışlardı. Lazut ve Memet günlerini ne kadar güzel geçirdiklerini anlattıkça ortama daha fazla kasvet, daha fazla hüzün çöküyordu. Erhan daha fazla dayanamayarak yatmaya çekildi ama uyuyamıyordu. Zihninde hala bu olayın nasıl olabildiği soruları dönüyordu. Salondan gelen gülme sesleri kulağına, diğer arkadaşlarının yaşadığı hüzün aklına geldikçe uykusu daha da kaçıyordu. En sonunda tekrar salona geçti. Gürkan, Sezer, ve Aykut sanki bir günde 3 yıl yaşlanmış gibilerdi.
Saat gecenin 3’ü gibiydi, Gürkan daha fazla dayanamayarak evden uzaklaşmak istediğini söyledi. Diğerleri de bu kararı onayladılar ve dışarı çıkmaya karar verdiler. Yalnız bir sorun vardı. Lazut ve Memet de fütursuzca gelmek istediklerini söylediler. Elden ne gelir diğerleri mecburen kabul ettiler ve sabaha kadar bu durumun yaşattığı kabul edilemezlikle arkadaşların evinde muhabbet etmeye çalıştılar. Ama olmuyordu işte(!) Olmuyordu!!
Bunları anlatırum çünkü, insanlara olan güven duygusunu kaybetmemenizi istiyorum. İstiyorum ki, kaç yıl beraber yaşadığınız insanlar bile sizi sırtınızdan hançerleyebiliyor, siz bunun farkında olun. Bizim gibi en sevdiğiniz insanlara sonuna kadar, ölümüne güvenmeyin. Onları kalbinizde yüceltmeyin. Belki bizi öldürmeyen daha güçlü yapıyor ama sırtınızdaki hançer izi de hiç bir zaman geçmiyor.
0 Response to "Satıcı Dili ve Edebiyatı"
Yorum Gönder